12.12.2017

Sektörde Neler Oluyor?



Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir haber hakkında bir şeyler paylaşmak için Twitter’a girdiğim zaman boş sayfa beni bir soru ile karşıladı: Neler oluyor?... Bir anda içimden bir ses cevapladı, “Kötü şeyler oluyor”! Yazılan, duyulan, seyredilen o kadar konu başlığı gündemde ki, planlama, strateji ve vizyon oluşturma, iyi toptancılık, iyi perakendecilik, hepsi bir kenara bırakıldı ve herkes birbirine soruyor: Neler oluyor, sıradaki?

Evet, kötü şeyler oluyor, Ulusal Gıda Perakendeciliği Sektörü, gün geçtikçe zayıflıyor, artık rekabet edemez hale geldi. Yakın geçmişimize bir göz atarsak, yerel perakendecilerimizin çok uluslu firmaların global güçleri ile girdikleri yarışta çok iyi işler yaptıklarını görürüz. Yabancı marketlerin rekabet gücünün hafiflediğini hisseden, iş modellerini, kısa zamanda tanıyan ve anlayan yerel perakendecilerimiz değişmeye, gelişmeye büyümeye odaklandılar. Farkındalık seviyemiz arttı. Verimlilik, EBİTDA, kayıplar, stoklar, net ciro, kârlılık, eğitim gibi perakendeciliğin olmazsa olmaz temel kavramları günlük hayatımıza, konuşma dilimize girdi…

Bir Cash&Carry markası hariç, tüm yabancı markaların ülkeden çıkışını izledik, hatta gururlandık; “Buralar bizden sorulur” diye sloganlar bile ürettik. Sektörü sayısal büyümenin cazibesi sardı. Ne şekilde, hangi pazarda, hangi rekabet ortamında olursa olsun, “sayı” öne çıktı. Sayısını arttıran büyüdüğünü zannetti. Ancak, tüm dünyada, geleneksel perakendeciler, değişen tüketici tercihleri ve dijitalleşme ile yeni bir dönemin başladığını görerek yarınlarını şekillendirmeye çalışırken, bazı perakendeciler yerelliğimizin onları koruyacağına inandı; global perakendecileri değişime ve dönüşüme zorlayan etkenlerin evrensel olduğu gerçeğini ıskaladılar. Gelişme, değişme ve farklılaşma yerine benzeşmeyi tercih ettiler.

Bu süreçte, yerel perakendeciler önemli ölçüde destek gördüler, doğrudur. Finansal kuruluşlar, öz kaynakları kısıtlı olan girişimcileri ucuz kredilere boğmakta tereddüt etmediler; şirketlerin kredi taleplerinde bilanço rasyoları değil, mağaza sayıları;değerlendirmelerde iş biçimleri, stratejik öngörüleri değil, ciroları kriterler olarak öne çıktı. Bazı büyük üreticilerin ve tedarikçilerin destekleri gecikmedi, satın alma ve pazarlık güçleri büyük olan çokuluslu ve ulusal zincirlere alternatif olarak yerel zincirlere odaklanmak ve stokları onların depolarına taşımak iyi bir strateji olarak benimsendi. Medya, bütün işleri, reklam ve potansiyel reklam verici ilişkileri paralelinde yansıtmakta bir mahzur görmedi. Birçok “iş”, olduğundan fazla parlatıldı, cilalandı ve herkesin gözleri kamaştı. Bu parıltılı ortamda; bu zor, acımasız ve bilinmezlerle dolu sektörde, gerçekleri göremez hale geldik. Şirketlerimizin büyümesini yansıtırken, “olan olan” mağazalarımızdaki sonuçlarımızı değil, yeni açtığımız (veya satın aldığımız) mağazaların cirolarını ve sayılarını kullandık. Ve hepimiz alkışladık; ne de olsa, Ulusal Gıda Perakendeciliği Sektörü büyüyordu…

Yaklaşık on sene önce bazı perakendeciler yaklaşan fırtınayı gördü, bazıları ise inanmadı. Önceleri yeni rakiplerinin, yani indirim perakendecilerinin, hamleleri önemsenmedi, herhalde “Bizim tüketicilerimiz bizden vaz geçemezler” diye düşünüldü. Her sokak, her boş dükkan bu rakipler tarafından için bir alternatif alışveriş noktası haline getirilene kadar da sonuç vermeyeceği bilinen, bazı işler yapıldı, “indirim marketleri” biçim olarak taklit edildi, olmadı, daha sonra da en büyük yanlış yapıldı, iş yapış modelleri düşük maliyet ve “öz marka” olan bu firmalar ile fiyat rekabetine girişildi. Patinaj başladı ve orta gelir tuzağına düşüldü. Bugün, “hayatta kalmak veya kalmamak” meselesi ortadadır ve maalesef, yerel gıda perakendeciliğinde “iyi şeyler değil kötü şeyler” yapılmaktadır.

Bugün seyrettiğimiz “kötü sahneler”, daha önce seyrettiğimiz bazı buruk, tatsız senaryoları hatırlatıyor bana… Hani finans kuruluşlarının, tedarikçilerin, medyanın kendi elleri ile büyüttükleri şirketleri, bir ödenemeyen borç, aşırı stoklar ve verimsiz harcamalar girdabına soktuktan sonra, bu girdaptan çıkmaya çalışan şirketleri nasıl yalnız ve çözümsüz bıraktıklarını izlediğimiz senaryoları… 

Halbuki, sektörde rol alan her oyuncu, bu sektörde on sene sonra kimler kalacak veya iki-üç şirketli bir dağıtım sektöründe hayat nasıl olacak diye düşünmek, yeni senaryolar yaratmak zorundadır!

Seyrettiğimiz kötü sahnelerin oyuncuları, Ulusal Gıda Perakendeciliğimizin tarihidir, dünüdür, bugünüdür ve birçok bakımdan da yarını olma çabasını amaç edinmiş, yorgun savaşçılarıdır. Keşke bir ara formül bulunabilse, keşke sermaye sıkıntısı yaşayan yerel perakendecilere, önceleri esirgenmeyen destekler sağlıklı ölçümler ve sağlıklı aşamalar ile devam edebilse… Ben de Twitter’da paylaşabilsem; “sektörde iyi şeyler oluyor” diye…

Tahsin Pamir

Yorum Gönder

Her Hakkı Saklıdır © 2014-2021 - Şartlar - İletişim - Hakkımızda